Blog
Tasarım, bir sorunun çözümü için geliştirilmiş fikir ve kurgular, bunların tarif ve şekillerle çizim haline getirme sürecidir. Tasarım bir anlık işlem değil, bir süreçtir. Duygusal, sezgisel ve zihinsel faaliyetler bütünü olan fikir; bir fonksiyonu yerine getiren çözümleri ve formu içerir, süreç içinde anlam ve biçim kazanmış bir nesne olarak somutlaşır. Her tasarım sürecinde bir fikir ve o fikre göre biçimlenmiş bir nesne bulunur.
Tasarım Tarihçesi
İnsanlık tarihi boyunca; nesneleri, olayları ve fikirlerini kaydetmek, aktarmak veya mesaj vermek için ilk çağlardan beri herkesin kolay anlayacağı figürler ve resimler kullanmıştır.
Tarihte tam ne zaman başladığı belli olmasa da bilim insanları ve tasarımcılar; fikirlerini daha kolay anlatabilmek için birtakım görsellikler kullanmışlardır. Konunun uzmanları bu sürecin 1400’lü yıllarda “illüstrasyon” şeklinde kullanmasını başlangıç kabul etmektedirler.
Özellikle bugün de pek çok tasarımcıya ilham vermeye devam eden Leonardo Da Vinci’nin çizimleri Tasarım 1.0 için milat kabul edilebilir.
Fransız Askeri Mühendis olan Gaspard Monge, bir cismi dünyadaki herkese resimlerle anlatabilmek için bir sistem geliştirdi. Bu yöntem “ortografik (dikey) projeksiyon” olarak adlandırıldı ve ordu mühendisleri tarafından hızla benimsendi. Bunun yanında özellikle Rönesanstan beri kullanılan “Projeksiyon Perspektif” kullanımı ile büyük boyutlu obje ve yapıların boyutlarını algılama kolaylığı sağlanmış oldu.
Tasarımcılar; mühendisler, inşaatçılar, mimarlar gibi teknik meslek erbabı kişiler, kendileri arasında kolay iletişim sağlayabilecekleri bazı standartlar geliştirerek bunları ulusal ve uluslararası normlara oturtmaya başlamışlardır. Böylelikle “Teknik Resim” ders olarak okutulan, hemen hemen her teknik elemanın anlayacağı ortak bir dil haline gelmiş oluyordu.
Artık Tasarım2.0 sürecine girilmiş oluyor ve sanayi devrimi ile birlikte, hızla gelişen makine üretimi için büyük bir kolaylık sunuyordu. Bu sayede pek çok özel ölçülendirme ve üretim işlemlerini tanımlayan semboller geliştirip ortak bir dil halinde kullanılıyordu.
Bilgisayarların, tasarımcıların dünyasına girmesi ve ekran grafiklerinin oluşturulabilmesi, tasarımcılar için büyük bir açılım oldu. Öncelikle, kâğıt üzerinde yapılan çizimlerin bu grafiklerle temsili yapılmaya başlandı ve CAD (computer aided design; bilgisayar destekli tasarım) çağı; “Tasarım 3.0”, 1960’larda üniversitelerde, 1965’lerde firma tasarım ofislerinde başlamış oluyordu.
Bugün hala 2D ve 3D olarak birlikte ve ayrı ayrı kullanılmaya devam etmekte olan bu imkan ile tasarım sürecinde çizime ayrılan zaman sürekli kısalmaya, tasarımcılar da daha fonksiyonel ve daha estetik tasarımlara yeterli zamanı ayırmaya başladılar. Önceleri sadece 2D olarak kullanılan CAD sistemleri, bir süre sonra bir parçanın ya da komple ürünün 3D modellerinin ekranlarda tasarlandığı ve bu “sanal nesnenin” bundan sonraki tüm sürecin merkezine oturdu.
Artık teknik çizimler için yardımcı kesit ve görünüşler, ölçülendirme, tolerans işaretleri ve teknik tarifler hatta parça listeleri otomatik üretilmeye başladı. Merkezde yer alan 3D model üzerinden her türlü ölçü alınabiliyor, farklı yükleme senaryoları farklı malzeme tanımlamalarına göre sonlu elemanlar yöntemiyle mukavemet hesapları yapılabiliyordu.
Hatta parçanın kendisi ya da kalıbının ürettirileceği CNC kontrollü tezgahlara uygun NC kodları üretilip, sürecin akışı kolaylaşıyor ve hızlanıyordu. Bugün evlerde dahi kullanılabilecek hale gelen 3 boyutlu yazıcılar ile kalıpsız, makinesiz üretim yapılabilir hale gelmiş bulunuyor. PDM sistemleri ile parçanın ya da montaj gruplarının tüm verileri tutulabiliyor, üretim sistemleri ve ERP ile eş zamanlı hale getirilebiliyor.
Özellikle 3D CAD model ve Ürün Veri Yönetim (PLM) sistemleri yeni bir çağı, “Deneyim Çağı” ve “Tasarım 4.0” kapısını aralamış oldu. Müşteri beklentilerinden, ürün geliştirme mühendisliğinin tüm disiplinlerinin eş zamanlı, işbirlikçi yürütüldüğü, üretim süreçlerinin, pazara ulaştırılmanın kurgulandığı aşamaların tasarlanabildiği ve sanal müşteri deneyiminin yaşatıldığı tüm süreci kapsayan “Tasarım 4.0” çağına girmiş bulunuyoruz.
Tasarımcılar, sadece bir problemi çözen, işi gören ürünü değil, tüm süreci kurguluyor, geliştiriyor ve bunları sanal ortamlarda doğruluyor olacaklar. İnternet, sosyal medya ağları, arama motorları işimizin merkezine oturmuş olacak.
21. yüzyılda müşteri beklentileri her zamankinden daha yüksek seviyelere gelmiş bulunmaktadır. Neredeyse her bir ürün; müşteriye özel tasarlanıp, üretilme ihtiyacı duyar olmuştur. Buna rağmen müşterinin ödediği bedel artmadığı gibi, kalite beklentisi ve teslim süresi de tehdit olmaya devam etmektedir. İşimizin başarısı, bu beklentileri karşılama yeteneğine daha fazla bağımlı hale gelmektedir.
Müşteri Deneyimi, bir şirketin müşteriyle zaman içinde yaptığı tüm etkileşimlerin özetidir. Bu etkileşimleri ne tür medya ile sağlamak ve nasıl düzenleyeceğini anlamak son derecede karmaşıktır. Ancak temelde müşteri deneyimi oldukça basit bir yaklaşım, yani ilişkiler üzerine kuruludur.
Dijital dünyanın hızla hayatın her alanına yayıldığı çağımızda, Tasarım 4.0 ile “müşterinin sesi” bu geniş iletişim ağlarından hızlı bir şekilde toplanabiliyor. Müşteri ve diğer tüm toplumsal paydaşlar (fikir sahipleri, meraklılar, çevreciler, uzmanlar) tasarım sürecine eşzamanlı dahil olabiliyorlar. Çok da uzak olmayan gelecekte, insanlar çok daha fazla “online”, birbirleriyle bağlantılı olacağı gibi nesneler, makineler ve araçlar da birbirleriyle sürekli etkileşim ve iletişimde olacaklar (IoT).
Bu süreçlerin ve nesnelerin tasarımında, bu yaklaşımda bulunmayan tasarımcı ve tasarım sistemleri iş göremez olacaklar. “Tasarım 4.0” yaklaşımı, “mühendislikte holistik yaklaşımlar”la bu sürecin merkezinde olacaktır. Bu yaklaşımı ayrı bir makalede ele alıyor olacağız.
Saffet Çakmak